Üç silahşörden hayata dair leziz, hafif gözlemeler.

Çarşamba, Eylül 15, 2010

BENCE ''7'', YERSENİZ :)


Dost nedir? Kardeş derecesinde dost nedir? Kim arkadaştır, dost arkadaştan daha mı kıymetlidir, bide bunlarin yaninda kankam v.b. şekilde tanımlanmış farklı seviye dostlluklar tanımlanır ki bu tanımlamalardan binlercesinden sadece birini söyledim :)

Bakın şunu söyliyim önce, yanlizlik Allah'a mahsustur, biz insanlar birilerine ihtiyac duyariz, bu kalabaliktan hoslaniriz olarak anlasilmasin:) Insan her zaman paylasacagi konusacagi gicik olacagi kavga edecegi ....... gibi bir cok istesli fiile ihtiyac duyar ve biri olsun ister, ama biri derken sadece bir kisi degildir bu, sonucta bir insan ayni kisiyi hem sevip hemde nefret edemez (gerci bunu yapanlar var ama demek istedigimi anladiniz siz:) ) yani insan sosyal bir hayata ihtiyac duyar, bu sonuca nasil vardim bende anlamadim, yani insan iliskileriyle vardir ve bu iliskilerinin artisiyla eksisiyle devamliligini ister, bunu dile getirmesede dogasinda bu vardir. Simdi bunlarin hepsini bir tarafa birakin :)) Onemli olan insanin ihtiyac duydugu insanlardan dost olanlar...


Kimdir dost, aci soyleyen midir? Genelde boyle tanimlanir bu kavram, yani dinlicen dinlicen sonra karsidakinini yuzune taaaak diye carpcan gercegini... sonra o da dicekki ay ne guzel lafi koydu, bu benim dostum olmali :))) ya gidin Allah askina..

Ben bugunlerde tum hayallerimi endisesizce soyleyip onunda katkisiyla hayalllerimize hayal katarak ufkumuzu acacagim, fikrime beni elestirmeden dinleyecek olan, hayatin tum gercekligini yok sayarak alabildigine bir fikir paylasimini yapmayi arzuluyorum.. Aslinda bunu yapabilecegim biri var ama yakinimda degil, ole hadi diyince oturamiyoruz ki, uzakta biraz, bigun olurda aa bizim blogumuz vardi derde okursa o bilir kendini :)) Boyle birinin olmasi guzel bisey de her zaman yaninda olmamasi biraz kotu, cunku birikiyo icinizde, sonra sikinti yapiyor, bunaltiyor, ha diyincede gelmiyor ki .. ha ha olmuyo gelmiyo iste :)) Boyle sen konussan oda sana hicbir eksikligini ve aci gercekleri yuzune vurmadan bence boyle daha iyi olur diyerek seni alip bir ust basamaga cikaran biri, alabildigine geyik... yok bu zamanda boylesi insanlar..

İsin bu noktasinda ben boyle insanlara ne denilecegini bilmiyorum, yani bu arkadas mı, bence degil, cunku arkadas gercek anlamda her zaman sana guvence olacak olan arkanda tas gibi duran kisi olsada gunumuzde tanistigimiz biseyler paylastigimiz veya paylasma ortaminda veya durumunda kaldigimiz temelde birbirinize bir dusmanlik beslemediginiz ama ote taraftan onun icinde tum fedekarliklari yaparim demediginiz insan demektir. Dost dedigimiz ise yukarida da bahsettigimiz sizi daha iyi taniyan bi noktada size zarar gelmemesi icin yeri gldiginde lafi esirgemeden gercekleri yuzune vuran (uslubuyla) iyi niyetli insanlardir, fakat ne biliyim bazen insanlar bazen bu kadar realist tipleri istemezler karsinda, en azindan bana oyle geliyor:)

Peki kanka... o nedir ole.. buda son zamanlarda ici bos dostluklardir, lafta dostluk cok saglam gorunen ama genelde laylay gorunen tipler arasindaki enterasan bir tanisiklik.

Yani digecegim oki yukarida bahsettigim cizgideki insana soylenecek genel bir ifade olmasada genel cercevede ılımlı ve daha soft soylemli geyik dost +1 gibi bir tanim yapiyorum bunada ben ''tipyedi'' diyecegim. Haa siz bunu ister halka mal edin, ister sizde boyle birini bulursaniz kendinizce baska bisey diyin :)))

Feriii hissst, olm tipyediyi arada gelsin ya artik, olm gorusemedik ya ben bu elemani gormeden yapamiyorum yaa, olm bu adam bende once olurse ben naparim yaa, Allah korusun.. Gel ya ne olursan ol gel, feridun sen degil aslanim, git sen cagir tipyediyi, hadiii bakma ole :)

Cuma, Mayıs 01, 2009

Baba adamsın!

Meşhur sinema sitesi imdb'ye göre 2009 itibariyle de tarihin gelmiş geçmiş en iyi ikinci filmi baba. Çok ilginç bir durum olmakla ve bilimum gereksiz dizi ve filmleri seyretmiş olmama rağmen baba gibi kült bir filmi seyretmek (bkz. tipbir ile gizli projemiz) bir türlü nasip olmadı. Televizyonda da çıktı, bakmadın mı kardeşim diyeceksiniz ama o film çıktığında kumandanın kanal değiştirme tuşu hiç olmadığı kadar cazip geliyor. Belkide önce havaya girmem gerek. Eve birkaç posterini asmak, bir kedi almak vs. Evet, evet! Önce havaya girip tüm seriyi bir defada yutmayı denemeliyim.

Bakıyorumda konudan sapma hususunda oldukça başarılıyım. Onca zaman sonra, üzerimde biraz tutukluk olmasına rağmen, değişik ve leziz bir dondurmalı tatlı eşliğinde bu yazıyı yazıyor olmamın esas sebebi tipbir'in çok baba bir adam olduğunu cümle aleme duyurmaktır. Arada siteyi canlandıralım diyordu kendileri. İtiraf edeyim sevgili bildirgec te uzaylılar linkini reklamını görmesem aklıma da gelmezdi.

Sevgili tipbir bugün, hayatın değişik ve birbirinden ilginç çeşitli evrelerinden en keyifli, en gurur verici ve yaşlanıyormuyuz ne yahu! dedirenlerinden birini yaşıyor bugün. Baba oluyor!

Sevgili "savaşlarda gücü ve yılmazlığıyla üstünlük kazanan veya yiğitlik gösteren kimse" (tdk). Can dostum tipbir'in dünyaya bugün gelmesi beklenen oğlu, kıymetli yeğenim. Sen şu saat itibariyle hala dünyamıza teşrif etmedin. Baban tipbir hastanenin önünde dört dönüyor.

Sen büyüyüp koca bir adam olacaksın. Biz ak saçlı (öhöm) ihtiyarlar olacağız. Sen bu satırları okuyacak ve yazacaklarıma hak vereceksin.

Öncelikle ne kadar şanslı biri olduğunu söylemek isterim. tipbir gibi nesli tükenmek üzere olan baba adamlardan birinin oğlusun. İtiraf etmeliyim ki sen doğmadan arkadandan çok konuştuk yeğenim. Sana meyvelerle ilgili komik isimler bile taktık. Ama tipbir, anneninde sayesinde, sadece babanla benim değil seninde çok seveceğin bir isim buldu nihayet.

tipbir yani baban, akıllı, makul, çok ama çok espirili bir insan. Bulunmaz (son yıllarda çok özlediğim) bir dost. Hayatı sana sevdirecek bir baba olacak buna şüphem yok.

Dünyaya gelişine annen ve baban kadar bende çok seviniyorum. Sana sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür diliyorum.

Pazar, Şubat 15, 2009

HAYATIMIZA SIZAN KELİME ''VİZYON''

Ey vizyon sahipleri! Bilirsiniz vizyon sahibi hint asıllı rus iktisatçının çok bildiğimiz bir sözü vardır ''görüşü bakış seziş, berduş'. Hadise tüm çıplaklığıyla ortada, birşey söylemeyeceğim, oturun düşünün:) Bu arada tüm çıplaklığıyla ortada olan hadisenin herkesin tanıdığı hadiseyle sadece isim benzeşmesi var, konuyu saptırmayın :)

İşte bu güzel deyişle konuyu vizyona getirmiş olduk :) olduk olduk, itiraz edenler var gibi ama olan oldu:)

Daha bir kaç seneye kadar sadece televizyon kelimesi içinde kullandığımız vizyonu artık dilimizden düşürmez olduk, bizim için bir kurtuluş yolu, çıkış yolu ümit yolu haline geldi. Peki onu bu hale kim getirdi ve neden? işte bu soruyunun cevabını bulacaz, biraz konuyu irdeleyeceğiz, sallayacağız, belkide sarsacağız.

''Vizyon sahibi olmak'' günümüzde kişiyi ayrıcalıklı kılan, tercih sebebi kılan bir vasıftır, peki nedir bu insanların diğerlerinden farkı, tek bir fark var bu canlıların geleceğe dair planları vardır, bu bireysel olduğu gibi kurumsalda olabilir, bu noktada kurumsal vizyona sahip akıllar kıymetli olarak değerlendirilir ki doğrudurda. Ama plan nedir? kimin menfaatine, kim eksenli, ne için gibi sorular önem kazanacaktır, bir kere bu plan ne olursa olsun meseleyi alıp bir üst basamağa çıkarmalıdır, dimi. temelde zaten bu bekleniyor, ozaman biraz toparlıyım, demekki bireysel veya kurumsal anlamda geleceğe dair planı, hedefi hayali olan insanlar vizyon sahibidir.

Herkes geleceğe dair plan yapar, hayal kurar oyle değil mi, diyebilirmisiniz benim planım yok, ot gibi yaşıyorum, birinin üstüme basarak belimi kırmasını bekliyorum diye, hayır, peki hayalleri olmayan, kuramayan? bakın boyle arkadaşlar varsa onlarla özel bir yazıda hitap edebilirim, şimdilik hayalleri olanlar muhatabımdır :) plan var hayal var ama kimse size bireysel anlamda da olsa vizyon sahibi demiyor, demiyorsa bunun tek bir sebebi vardır, oda kimseye hayallerinizden ve planlarınıdan bahsetmiyorsunuz demektir, yada kendinizi kandırıyorsunuz:)

İşin ilginç noktasını sizinle paylaşıcam, hazır olun, size oyle arkadaşlardan bahsedeceğim ki, onlar kendilerini çok iyi bilir, bunların vizyonun gerekliliğine inansalarda iradelerini kullanarak bir vizyona sahip olmayan insanlardır.. Bakın ben dedim, sert yazarım, kaşırım, çok pis deşifre ederim. ben gerekirse bu tiplerin burada tek tek ismini verirrim ama vermicem, öyle değil mi feridun:)

Bu tip arkadaşlar hayatlarında vizyon sahibi olan arkadaşalarının vizyon genişliğinden beslenip kendini iyi hissetmeye çalşan vizyon adına copy paste sohbetlere giren ve toplumda kamufle olmuş insanlardır. Bunlar plansiz hayalsiz canlılardır, plan ve hayalleri gelip geçici hevesler içindir, vizyon için söylüyorum bakın altını çizerek belirtiyorum ki, vizyon için uzun soluklu plan ve mantıklı hayallerin sistematik olarak hayata geçirilmesi esastır.

İşte çok kişinin gol yediği noktaya geldik... Bizler (kim oluyorsak bu bizler dediğim güruh :)) ) uzun soluklu işlerde dalağımız şişen tipleriz, sistematik takip gerektiren işlerde sabırsız tipleriz, bunun için planlar zamanla yerini hayale bırakıyor, ve hayalleriyle yaşayıp hiç bişey yapmayan canlıların sayısı artıyor. Bakın buradanda şu sonuca hep beraber vardık; kişi var olan hayallerini ve planlarını gerçekleştirme adına gayret sarf etmezse kabız olur:)) şaka bir yana gayret olmazda planlarda hayalleşir, gayret olursa hayaller plana dahil olup hayat bulur ve sen vizyon sahibi olursun.

Bakın bu zamanda birşey sahibi olmak kolay iş değil, ama bir sürü hiçbir şeyi olmayan insan yığınları var. Aklınızı başınıza devşirin, sizde var olanı dışarı çıkarın :))) Bakın yanlış anlayan olmasa ben gülmem, ben size ne diyorum sen gidip ne hayal ediyorsun, sonra bana dersin ben söylediğini yaptım kimse bana vizyon sahibi demiyor diye :) plan yapın ama önce plan yapmayı öğrenin, ben yazacam bu konuyla ilgilide yazıcam, ooooff of bedava eğitim bunlar bedava :) ve güzelce bunu hayata geçirmeye çalışın, bunu önce bireysel anlamda kendiniz için sonrada içinde bulunduğunuz sosyal yapı için yapın (iş,şehir, ülke, memleket,dünya ... gider bu böyle). Yapın ki vizyon sahibi olun, yoksa öööööle bakarsınızda hayat bitiverir.

Feridun seninde tek sahip olduğun vizyon 'televizyon'', hadi kapa onuda yat, hadi aslanım, vizyon özürlüm, hadi bakalım, afferiiin. şşşşşt feridun uyudu bende daha çok yazmıyım, bu yazıyı okuduktan sonra metekareye düşen vizyon sahibi sayısının arttığını görür gibiyim, buda benim rahat uyumam için yeter, selametle :)

Çarşamba, Eylül 03, 2008

AYŞE'NİN GAZINA GELDİM...


Son blog yazımı yazıp uykuya dalmıştım, seslenen olmadı uyuya kalmışım:) Uyanmak aslında nasıl olduğunu anlatıcam, zannetmeyinki iki senedir uyuyorum, hiç olurmu öyle bir şey bir düşünün Allah aşkına:P

Her zamanki bir pazar günüydü (geçtiğimiz pazardan bahsediyorum) güzelce kahvaltıyı yaptık, tv başına oturuk, bir yandan gazete sayfalarının hışırtıları diğer yandan değişen kanalların sesleri arasında iken değişen kanal tüm dünyamı değiştirmişti.. yok daha neler:)) kanalları gezerken şehrim ve ben mi, aşkım ve göz yaşlarım mı bilmiyorum bir programın başından yakaladım... Ayşe Arman'ın dubai de yaşadığı evi, ve onun gözüyle bir dubai gezintisi... Şimdi diyeceksin hala nasıl bir bağlantı kurulacak diye, bende bilmiyorum başladık bir kere bitirecez cümleyi:P Neyse bir enteresan geldi, bir özendim sormayın, çok farklı bir kültürde bambaşka bir yerde kendine özgü bir hayat edinmiş Ayşe Hanım.. Evinde bir çalışma odası ve hiç aksatmadan yazdığı yazıları ve röportajları..

İşte olayın bu kısmı bende var olan blogun tozunu aldırdı, Dubai' deki bir yazarın evindeki çalışma odasından köşe yazıları yazmasının beni nasıl gaza getirdiğnin mantıklı bir açıklamasını yapamıcam ama kıyıda köşede kalmış bir yazar (ki yalan değil kendisinin bir köşesi vardır ve kendisi köşe olmuş bir yazarımızdır.) görünüyorki köşede kalmaktan kastedilen pek Ayşe Arman'ı kapsamıyor. Mesele hem kıyıda hemde köşede olanlar, işte onlar sizin tahmin edebileceğiniz anlamda unutulmuş veya farkedilememiş olanlardır. Neyse bende hayatın kıyısında köşesinde duran biri olarak ucundan tutttuğumuz hayatı biraz da olsun bloglarımıza heveslerimizi (bitmez bu cümle) yazalım iyi olur dedim..

Bide ben yokken daha önce yazdıklarıma yapılan yorumlarda işin cabası, halkın beni istedini farkettim :PP ne kadar okunmayacağını bilsemde yorum yapılmayacağını bilsemde galiba yazdıkça kendimi daha iyi hissedicem.. Yazdıkça güzelleşelim arkadaşlar, buda bu yazının sloganı olsun:)

Uzun bir aradan sonra merhaba mahiyetinde bir yazı olsun bu, bu arada yardımcı kahramanım İsmet (ki önceki yazılardan bilirsiniz) emekli oldu, onun yerine ne kadar bşluğu dolduramasada cılızlığı yönüyle sağlam karakter, keskin bakış, cana yakın ve hayır sever kahramanımız feridun ile beraber olacağız.. Bir gün olurda belki ismet in emekliliğinin nedenini açıklarım, şimdilik onu onur başkanımız olarak anıyoruz...
İşte arkadaşlar demeyin benim otokontrolum var gaza gelmem falan diye, beklemediğiniz bir pazar günü kanalın birinde dubaide yaşayan yazarın teki çıkıp sizi gaza getirirmi getirir, hayat bu gazın nereden geleceği belli olmaz :)) Yiğidim feridun'um veya feridonum sende tozunu al şu blogun bi gaza gel, senle daha çok işler yapacaz, hadi bakalım, hadeeeee lillilillillili yaaar:)

Perşembe, Kasım 02, 2006

Nöbetlerdeyim

- Kızım bugun neredesin?
-Nöbetlerdeyim..
-İyi çıkışta dayınlara gel..

Bu dialog çoğunuza yabancı degil.. Hatta bu sıcak sohbetten ilgimi ceken kzın nöbetlerdeyim sözü.. Nöbet bildiğiniz üzere sınırda yapıldığında vatani görev anlamına geldiği gibi herhangi bir yeri belli bir zaman aralığında beklemek için geçirilen süreye de denir. Bununla beraber bu kelimenin nedenini bilmediğim bir sebepten dolayıda aynı zamanda sinirsel hastalardaki akut kriz anlarına denir ki işin aslında enteresan kısmı burası..

Şimdi size şunu soriyim. Nöbet kelimesine bildiğiniz anlamını veren fiil belli bir sure beklemekmidir, belli bir amaç için beklemek midir, yoksa belli aralıklarda tekrarlanarak amaclı veya amacsız beklemekmidir? Aslında yukarıda bahsettiğim anlamları itibariyle bir değişkenliği olsada esasta bir süre beklemek ve bir amaç için beklemenin tamamına ''nöbet'' dediğimizi farkedeceğiz.

O zaman bir delikanlının buluşacağı kızı hergün beklemesi onun için nöbet fiilini gerçekleştiriyor denir mi? Amaçsa amaç, süreyse süre, belli aralıklarsa belli aralık.. o zaman oda nöbette diyebiliriz dimi? Ama demiyoruz.. peki neden? soruyorum neden? peki demedikte suç mu oldu?hayır:P

peki mesela maaş gununu bekleyen bir memur. amacı var, beklediği süre belli, beklemeyi bir periyod halinde yapıyor.. Ozaman ona nöbette diyebilirmiyiz.. Deriz gibi geliyor ama neden demiyoruz.. Hah dicez iste. deminden beri onu anlatmaya çalışıyorum. Söylemekten korkmayın.

Peki nöbet olayında bir nizam intizam olduğu için mi yukarıda verdiğim örneklerdeki kişilere nöbette demiyoruz. Aslında nizam intizamın yani şeklin çokta önemi yok..

şimdi bu sinir krizi dönemlerindeki hastalara neden nöbette diyoruz. Hadi bakalım ayıkla princin taşını. Denilmesi gereken yerde deme git alakasız bi yerde nöbette de. olacak iş mi? Şimdi adam hasta ve kriz döneminde, ne diyorlar ''adam nöbette'' diyorlar dimi. Şimdi adamın bir şey bekleme gibi bi durumu var mı? bunu belli zaman aralığında mı yapıyor? peki belli periyodlardamı yapıyor? Kaldiki nöbet için beklemenin belli bir periyodta yapılma şartı yoktur ki nerden çıkartıyorsunuz bunu:)) yok böyle bişey kardeşim..

Bide en korktugumuz seydir nöbet tutmak, yok falana nöbet kitledim, yok bugun sen nöbetçi amirsin, yok cart yok curt.. öyle olmayacak şeylere nöbet tutmak falan demeyin, ya kim diyor bunları Allah aşkına.. bakın ben bırakmam bu konun peşini bulursam yakarım canını, çıksın adam gibi abi ben yaptım ama inan dilim sürçtü, kusra bakma desin ciğerimi yesin..

ismet gel sen devral nöbetide ben bi yatıyım. Olmaz mi? olur olur gelde dinel şurda bloga gireni çıkanı karşıla..

Cuma, Ekim 27, 2006

Tavşanlar ekskülüsif: Miki - Miyav ekleri

Efendim, gün geçmiyor ki tipbir ile bir araya gelelim de Türkçemizin gizli dehlizlerine dalıp bir abisel (abby) özelliğini daha gün yüzüne çıkarmayalım.

Geçen aramızda geçen bir diyalogtan şöyle ara kesit alıp dikkatinize sunuyorum.

tipbir: Öyle birşey olsa gelir miki?
tipyedi: Gelmez miyav.

Miki ve miyav eklerini sizlere ilk takdim eden blog olmaktan gurur duyuyoruz. Umarız Türkçe hocalarımızın bize öğretmediği bu kıymetli ekler farkedilir ve gencecik zihinler cümle içinde kullanmaya zorlanır. Böylece alışır ve yaygınlaştırırız.

Aziz okurumuz, bu ekler nereden çıktı şimdi diyeceksiniz. Demeyiniz. Önemli olan çıkmış olmaları. Hem bu ekler ses açısından son derece enteresan özellikler taşıyor. Miki-miyav tamlamaları söz sanatlarına bir bardak zeytinyağı kıvamında sağlık ve neş'e kazandırıyor. Değil miyav? Öyle miki? Gördüğünüz gibi tersine de kullanabiliyoruz bu eklerimizi. Sırası önemli değil. Önemli olan bu estetik ve ince mizah içeren eklerin tınısı. Evet tınısı.

Daha kim bilir ne gizli hazineler o batık korsan gemisinde bizleri bekliyor. Tipbir bu hafta yolculuk yapacak olmasan dilimiz adına ne keşiflere imza atacaktık. Hey gidi hey.

Salı, Ekim 24, 2006

Tatlıların Hasıyım Ev Bakalavasıyım..



''Tatlı yiyelim tatlı konuşalım.'' sözü hiçbirimize yabancı değildir. Ve bu söze yabancılaşmayalım derim. Aslında tatlı konuşmanın tatlı yemekle veya yediğimiz gıdalardaki şeker oranı ile ne kadar alakadardır bunu sorgulamak lazım.

Neye dayanarak nasıl bir ispat yontemi ile kabul edilip topluma enjekte ediliyor boyle bir bakış acısı. Goruyorsunuz ki sizlerin karşısına belki ilk kez ama ciddi bir dosya konusu ile çıkıyorum.

Bir çok oyunların oynandığı ülkemizde ki bu oyunlar yöreye göre çeşitlilik gösterir ki bunun aslında konuyla bir alakası yok. Ama yok dediysek hiç yok değil. en azından hiç yoktan iyidir. :)

Bayram zamanlarının vazgeçilmesi olan baklava kulturumuzun unlu tatlıları arasındadır. Yani tatlı tanımından anlaşılabilecek ilk tatlıdır kendisi. Şimdi ben bu olaya öyle alalade yaklaşmayacağım, bilimsel bir yaklaşım sizleride ikna için cok daha dogru olacaktır. Şimdi mesela baklava nerede ünlü, antep, ee antepin baska nesi ünlü acı biber..... Bu hiç dikkatinizi çektimi, çekmedi mi?Peki doguda insanlar acıyı cok sever o zaman sohbetleri insanı aglatıyormu? sen hiç agladın mı?

Şimdi olayın cercevesini cizdik, sizde olayı daha dogru bi açıdan goruyorsunuz. şimdi voleyi çakıyorum. Bu bakalavayı veya bilumum tatlıyı gundeme sokmak için uydurulmuş bir laf olmasın, veya bırakın olsun. yok ben tatlı yedim üzülemem, aglatamam, sapan sacması seyler bunlar.. mesela ben acı yedim aglıcak varsa gelsin yanıma diye bisey duydunuz mu? Ağlamak için urfaya giden kaç kişi var tanıdığınız?

Demekki yok boyle birsey, ole oranızdan buranızdan laf uydurmayın. bu milletin sanayisi gelişmeli dimi. hem mesela bizde araba uretelim. işte meseleye bilinçli yaklaşmak lazım, öyle ben tatlı yedim mecburum tatlı konuşmaya gibi bisey gevur adetidir. boyle oyunlar oynanıyor ama ne kazanan belli nede oyunun kuralları. Bakın ben calıştım cabaladım size bu konuyu getirdim bilin diye.. sizde duyarlı olun Allah askına. İsmetcim yeme baklavayı, ne yaptıgın belli değil, git biber ye bide kereviz tohumu ye. bişeyler soyle ya. ya yesek miki guzelde duruyor ama. ziyan mı olsun. ver bakıyım bitane.. hem bitaneden bişey olmaz mıydı neydi varmıydı öyle bişey..

Perşembe, Ekim 12, 2006

Dillerde Name Adın...

Şarkılar seni söyler, dillerde name adın
Aşk gibi sevda gibi huysuz ve tatlı kadın,
Huysuz ve tatlı kadın;

Ne zaman eskiyor sevgiler
Ödenen bedellerin acısı geçince mi

Yagmur yağıyor, mutfak camındayım
Nasıl üşüdüğümü bilemezsin,
Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama
Şimdi telefon açsam sana
Sesini duymakta yetmiyorki
hep aynı cümleler babamlar nasıl ilacını aldın mı

Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde
Biyerlere sıgdıramıyorum kalbimi
Bazen dalıp giderdim mutfakta yemek yaparken
Tahta kasıkla tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba
Özlemek çok fena anne, anlamak seni daha da fena

Omuzlarım ağrıyorak uyanıyorum sabahları
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var
Gittikçe sana mı benziyorum ben
Yada ''annenin kaderi kıza'' dedikleri doğru mu
Baban eskitir herşeyi kızım demiştin bikez
Anlamamısım meğer, eskiyormuş anneciğim
Omzunu ovucak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün mutsuz mu kızım diye
Çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle
Mutsuz değilim değilimde anne
Yagmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor
Televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyor
Açtığımı gören olmuyor
Pişirdiğim yeniyorda,
Güzel olmuş denmiyor

Çay demleniyor demleniyor demleniyor
Kederim, mutfagımın her yerine yerleşiyor
Ah nasıl eskiyor herşey anne, nasıl eskiyor
Eskilerimide atmaya kıyamıyorum,
Seni cok özlüyorum
Bana yasakladığın bahçeler sanada mı uzaktı hep
Gidemeyişine ağladın mı söyle

Nezaman eskiyor sevgiler
Ödenen bedellerin acısı geçince mi
İşte öyle, kalbimde bir acı şarkılar seni söyler

Cumartesi, Eylül 16, 2006

hitabet... derken sesleniş kastedilmiştir :P

eeeey blog gencligi:)))

birinci vazifen bloguna duzenli biseyler yazmandır. duzenli derken yazının içerigi degil yazma sıklıgın kastedilmiştir:P

blog acmanın temel sebebi budur. acma derken börek cörek değil bir bloga sahip olman kastedilmiştir.

bu blog senin en kıymetli hazinendir bu alemde. alem derken gece hayatı değil sanal alem kastedilmiştir:P

senin blogunu canlı tutma istegini kıskananlar engellemeye calışanlar olacaktır. onlara hooooşt diyerek klavyenin başına gecip, parmaklarını çalıştırmalısın. parmaklarını calistir derken klavye ile parmak arasındaki en mantıklı fiil kastedilmiştir:P

birgun blogun gaspedilmiş, hiçbir yazına yorum yapılmamış veya sanal alemi çökertilmiş gorursen; sağa sola bakmadan bu zorlugun üstesinden geleceksin. üstesinden derken yüzeysel anlamda değil çözümü meselnin köküne inerek halledeceksin:P
işte guzelim bu durumlarda dahi olsan ole ben canım istediğinde yazıyım yok benim keyfimin kahyası mı var falan demeden blogunu yaşatma arzunu damarlarında hissedip gerekirse uykusuz kalma gerekirse asosyal olma gerekirse işten atılma pahasına dahi olsa bilgisayarın başına oturup iki satırı dostlarınla paylaşmak sanal alemin senin üzerindeki hakkıdır. Hakkı derken herhangi biri kastedilmemiştir :P
şimdi; ey genc blogger, oyle kaval kaval bakacagına oturda bişeyler yaz, yazki seni bekleyen binlerce göz mahsun kalmasın. oldu mu? :))

ismet bu soylediklerin senin içinde gecerli, genclik dedim diye yok bizden gecti yok yaslandık biz, zaten bana hitap edilmemiş yok benim adım adım gecmiyo hakkı kimse o yazsın falan deme, yırtacagını sanıyorsan yaniliyorsun. zaten yırtmıssın yırtacagın kadar...

Pazartesi, Ağustos 21, 2006

Buz gibi bir hava ve diz boyu kar

Bulunduğum yerde bugün dondurucu bir soğuk vardı. Buz gibi esen rüzgarı engellemek için bir ara ellerimle yüzümü kapatım. Yüzüm çoktan donmuş, dokunma hissi körelmiş. Kulaklarım sızlıyor, havayı her içime çektiğimde ise sanki bir buz kütlesi ciğerlerimi dolduruyor. Akşam dinen tipi öğle saatlerinde yine başladı. Nasıl anlatsam. Çok soğuk ifadesi yetersiz; resmen donuyoruz..

Bir ara sokakta iki çocuğun iddialaştığını gördüm. Titremelerime engel olmaya çalışırken durup biraz izledim. Hava neresinden baksanız eksi yirmibeş derece. Çocuk ayakkabılarını çıkardı, paçalarını sıvadı ve diz boyu kar üzerinde ilerlemeye başladı. Gözlerime inanamıyordum. Bir ara kar kalınlığını tahmin edemediğinden olacak tamamen karlar içine gömüldü. O an aklımdan incelmiş bir buz katmanı içine düşen bir adamın soğuk hikayesi geçti. İçim titredi.

Arkadaşı çocuğu çekip çıkardı. İddiayı kazandı kazanmasına ama soğuktan moraran ayaklarının nasıl eski haline geldiğini bilmiyorum.

Bazen tipi öyle bir hal alıyor ki kar yağışından iki metre öteyi görmek mümkün olmuyor. Tek hissettiğiniz ne kadar çok üşüdüğünüz ve içinizde hep bir an önce eve dönme isteği. Bazen üşümek o kadar tahammül edilmez bir hal alıyor ki dışarı yeniden çıkıp donarak hissizleşmek istiyorum.

Arabalar karlara saplanmış. İnsanlar tipiden fırsat buldukça küreklerle kar temizliyor. Bir ara kafamı yukarı kaldırıp evlere baktım.

Hayatımda hiç bu kadar büyük buz sarkıtları görmemiştim. Bir adam boyunda kalın uzun bir buz kütleleri dik köhne çatılardan sarkıyor. Elektrik yok, su tesisatı donmuş, ulaşım yok, ümit yok. Sadece dondurucu rüzgarın uğultusu, buz çatırtıları, zaman zaman bastıran tipi ve her yanda soğuk, kar, buz.

Bu eve artık bir klima almak lazım böyle psikolojik etki ümidiyle uydurduklarım da serinlemeye yetmedi.