Üç silahşörden hayata dair leziz, hafif gözlemeler.

Çarşamba, Temmuz 27, 2005

Doğru anlatmak, doğru yazmak

Bir takım yabancı menşeli hukuki evrakı incelerken eğitim hayatımız boyunca dağarcığımıza ilave edilen kelimelerin tercümede ne kadar kifayetsiz kaldığını farkettim. Anlıyor ama kendi dilinizde anlatamıyorsunuz.

Dağarcığımızdaki kelime sayısının az olması nüansları ifade kabiliyetimizi kısırlaştırıyor. Bu ise kafamızda oluşturduğumuz imge ile iletişim eylemimiz sonrası muhatabımızın kafasında oluşan imge arasında ciddi sapmalara yol açıyor.

Ayrıca gazetelerde köşe yazarları, televizyon programları hep en düşük izleyici seviyesini hedef kabul ettiklerinden iletişim konusunda çok hassas davranması gereken eğitimli profesyonellerin ifade kabiliyetlerinin dahi zaman içerisinde aşınmasına ve zayıflamasına neden oluyorlar. Kısacası dilimize bir balta da, bu konuda en sorumlu davranması gereken medya tarafından vuruluyor.

Bir takım önlemler almaksızın hayata devam ettiğinizde bu sessiz ve derinden aşınma durumu yoğun iş ortamının sizi içerisine sürdüğü sürmenaj hali ile bütünleşip her geçen yıl dağarcığınızdan birkaç kelimenin silinmesiyle sonuçlanıyor.

Frankline atfedilen "Bir çivi nihayetinde bir vatan kurtarır" silsilesini hatırlayalım lütfen. Bir kelime ile yaptığınız iletişim kazası belki eşinizle olan ilişkinizi sonlandıracak zemini tetikleyecek.

Siz de benim gibi kelebek etkisinden bu denli korkan biriyseniz; kelime dağarcığınızı geliştirmek için Millî Eğitim Bakanlığının 100 kitap uygulamasının bir benzerini acilen kendiniz için de çıkarın. Ayrıca kişisel tavsiyem google deskbar'daki arama menüleri arasına TDK'yi ekleyip önemli bir yorum yapmadan önce kullanacağınız altın kelimelerin anlam ve kökenlerine burada bir göz atmanız. (Options, Customized search kısmından Add butonuna basın ve URL kısmına http://www.tdk.gov.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime={1} ifadesini buradan kopyalayıp yapıştırın)

Kendinizi iyi tanıyorsunuz. Bunu keyifli bir hale getirmenin yolunu bulabilirsiniz. Ben merakıyla motive olan biri olarak sanıyorum bu konuda ufak ama kararlı adımlarımdan vazgeçmeyeceğim.

Bir başka tavsiyem ise yazdığınız yazılar ve e-mailleri biraz sabredip dışarıdan biri gözüyle bir kez daha okumanız. Bu hassasiyetinizin küçük görünen etkisi ileride büyük sonuçlar doğurabilir. Örneğin bu yazıyı ikinciye okuduğumda anlatmak istediğimden farklı yorumlanabilecek şekilde cümlelerim olduğunu farkedip neredeyse yarısını revize ettim.

Dışarıdan biri gözüyle inceleme esnasında ekstra egzersiz yapmakta da fayda görüyorum. Mesela bir kelimenize "kafayı takın" ve onu ikinciye kullanmak yerine alternatiflerini bulmaya çalışın.

Örneğin "çok". "Çok küçük bir çocuk ama çok zeki canım, çok bilmiş derler ya" E, hep çok demesek mesela? "Küçücük bir çocuk ama olağanüstü zeki, çok bilmiş derler ya?" İkinci örnek daha şık olmadı mı sizcede?

Dilimizi güçlü tutmazsak belki hayatta kalmaya devam ederiz ama hayattan aldığımız lezzet, bakış açımız kadar, bizimle iletişim kuran mecraların ifade zenginliğiyle de alâkalı değil mi?