Üç silahşörden hayata dair leziz, hafif gözlemeler.

Cuma, Ağustos 05, 2005

Münih: Aşık olduğum şehir (Bölüm 5)

Thomas, "cumartesi günü için iki seçeneğin var" dedi. "İstersen upper baviera'ya gideriz (bu biraz hava durumunda da bağlı) istersen Münih içerisinde güzel bir tur atalım."

Biraz düşündüm, yukarı bavyeradaki akıllara ziyan şatolardan haberim olmadığından Münih'i iyice tanımak daha makul geldi. Üstelik diğerini bir dahaki ziyaretimde gezebilirdim.

Kararımı bildirdim. "Güzel" dedi. "O halde programımız sabah Deutsche museum, ardından güzel bir öğle yemeği için English garden, sonra Olimpiyat kulesi ve son olarakta şehir merkezinde hoş bir kafe."

Akıllara ziyan Neuschwanstein Şatosu-Bavyera

Cumartesi sabahı saat 10'da Dr. Dosto beni otelimden alacaktı. Sabah 9'da uyandım. Güzel bir duş ve nefis peynir çeşitleri ayrıca nutella ve karışık meyva suyu. Hava biraz serindi. Bu iyiydi çünkü benim bulunduğum süre içerisinde Türkiye'yi aratmayacak bir bunaltıcı sıcaklık vardı.

Dr. Dosto yeni audisiyle kapıdaydı. 10 dakika geç kalmıştı. Otobanın sıkışıklığını tahmin edemediğini söyledi. Çok özür diledi. Tabi Almanlar için geç kalmak önemli bir kusur. Arabasında biraz muhabbet ettik. Gençliğinde bütün dünyayı gezdiğini anlattı. Afrikada Zambia'dan bir yıl yaşadığı Brezilyaya. İspanyolları çok seviyor. Arabasının navigasyonu bile ispanyolcaydı. Çok ilginç ve sempatik bir insan.


Thomas il
e Deutsche museum'un yakınlarında buluştuk. Tam bir BMW hastası. Bir ara onunla karayolundan Giengen tarafına gitmiştik. Geçen her BMW ile ilgili fikrimi soruyor. Tabi onda da son model bir bmw olduğunu söylememe gerek yok.

Birlikte müzeye girdik. Dünyanın en büyük bilim müzesi. Motorlardan araçlara, matematiğe aklınıza gelen herşey ve herkesle ilgili bilgiler var. Metro ile gidecekseniz Isartor durağında inip ulaşabilirsiniz. Zaten Isar nehri üzerinde bir adacıkta kurulu.

Giriş tarihi eski binalarımızı hatırlattı bana, giriş 5 euro. Asansörlerin yanında hangi katta hangi bilim dalıyla ilgili eserleri bulabileceğimiz yazıyor. Biz girişte solda gemilerle başladık. En eski model sallardan hollanda yapımı eski gemilere çeşitli eserler vardı. Orada çok kalmayarak yan bölümdeki uçaklarla ilgili muazzam bölüme girdik.

Her bölümde o bilim dalının temel bilgilerini veriyorlar. Bir airbus modelinin yolcu bölümü kesiti vardı. Eskiden uçarken en azından uçağın zeminini yer kabul edip nispeten rahatlardım ama bu kesit yüzünden geriye ondan da birşey kalmadı. Bildiğiniz büyük boy bir borunun içinde yerden 8bin metre yüksektesiniz. Uçan boru.

Neyse, helikopterler küçüklüğümden beri çok ilgimi çeker. Çeşitli tasarımlarım vardı. Bunlara daldım. Derken Dosto su üzerine konabilen uçaklarla ilgili lisansı olduğunu söyledi ve tek pervaneli uçakları anlatmaya başladı.

Lufthansa ile ilgili çeşitli eski reklamlar var. 1930lardaki havayolları reklamlarını görmek ilginçti. Starfighter adlı bir savaş jetinin başına geldiğimizde bunun için uçan tabut dediler. 140 pilotları bu uçaklarla uçarken düşüp hayatını kaybetmiş. Büyük trajedi diyorlar.

Deutsches Museum'daki Ju-52

Efsanevi Junkers'lardan (Ju-52) birinin içine girdim. Bildiğiniz form verilmiş teneke (alüminyumdur herhalde ama pek benzetemedim) içerisine insanların binmesi ve ülkeler arası yolculuklar yapması, üstelik pek düşen uçağın da olmaması modern uçakları bunlarla kıyasladığımda uçuş korkumun azalmasını sağladı.

V2 roketi maketi vardı. İkinci dünya savaşında hitlerin favori silahlarından. Kat boşlukları arasında koymuşlar. İnsan acil durumlar için gerçek bir roket olabilir mi diyor. Ayrıca çeşitli roket deneme alanı resimleri ilgimi çekti. Bizde de bir roketsan var ama ne yapar bu adamlar bilmiyorum. Askeri teknolojimizle ilgili sadece kaideye montajlı stinger füzesi tanıtımını hatırlıyorum. Amerikan stingerini alıp arabaya monte etmişiz. E, bu da bir başlangıç tabi.

Terasına çıktığımızda yakınlardaki Alman patent ofisi ve karşısındaki devasa
Avrupa patent ofisi merkezini gösterdi. Münihte avrupa patent ofisinde 6bin kişinin çalıştığını söyledi. Patentte nesi? Nasıl bu sektörde sadece bir binada 6bin kişi çalışır. Tuhaf geliyor insana. Alman patent ofisi tam karşısında. En tepesinde inventive step cafe diye biryer varmış.

Derken aşağı inip ilkel uçuş denemelerini gösteren bir alana ulaştık. Hazerfenin hikayesini anlattım. İlgiyle dinlediler.

Buradan çıkarak Dosto'nun arabasına geçtik. Akabinde English garden'e gittik. Türkler yüzünden pek çıplak güneşlenen kalmamış diyorlar:)) Şakası bir tarafa çok güzel bir park. Resimleriyle birlikte 90 euroluk komik yemeğimiz, beer gardenlar ve suni gölü bir sonraki yazıda anlatacağım. Sıkmayalım.