Üç silahşörden hayata dair leziz, hafif gözlemeler.

Salı, Haziran 28, 2005

Hayatın tadı

Bu bir soru değil ve cevabı coca-cola değil.

Hayatı doyasıya yaşamak ile ilgili zaman zaman duygusal yönü ağır basan çeşitli sunumlar size de forward ediliyor olmalı. Tavuk suyuna hikayelerle bezenmiş geç kalma git dışarıda hayatını yaşa söylemleri. İki saniye kadar hak verip "ben ne yapıyorum böyle, hayatım akıp gidiyor" dedikten sonra çalan telefona cevap vermeler. Refleks olarak son gelen maile tıklayıp delete basılması ve düşüncelerin üzerine kalın bir örtü çekilmesi. Hazin son.

İnsanın kendi elleriyle kurduğu ve sonrasında hayat amacı yaptığı sisteme dışarıdan bakmak her geçen yıl biraz daha zorlaşıyor.

Çocukluktan itibaren kendinizi akıntıya bırakırsanız göz açıp kapayana kadar emeklilik maaşınızı alan ve çaresizce ölüm için sırasını bekleyenler arasına katılacaksınız.

Neden mi? Akışı biraz analiz etmeye ne dersiniz?

Daha çocukken hayatı anlamaya başladığınız anda eğitim sistemi içerisine alınıyorsunuz, yarış atı için start veriliyor. Ne oyunlara ne de çizgi filmlere doyamadan sınavlar için kurslar, okullar için sınavlar.

Ama öyle dememeli; her şey iyi bir gelecek için, değil mi??

Lise yıllarında üniversite hazırlığı, üniversite yıllarında kariyer hazırlığı, dil kursları vs. Nihayetinde üniversitede aldığınız bilgilere kalın bir sünger çekmenizi sağlayan askerlik hizmeti ve akabinde yine herşeye sıfırdan başladığınız kariyeriniz.

Kariyeriniz için sorgulama başlar: Hani etiketleriniz? Hangi okulları okudunuz? Hayatınızı nerelerde ne kadar çok ziyan ettiyseniz o kadar iyi bizim için. Sistemimize o kadar kolay adapte olursunuz.

Sonrasında yapay bir gülümseme ve "Sürümüze hoş geldiniz koyun bey. Sizi burada yepyeni işkence metotları bekliyor. Gece gündüz çalışmalar, toplantılar, kafanızı kaldırıp dışarıyı izleyemeyeceğiniz seyahatler. Çok eğleneceksiniz."

Tam işinizden elinize iki satırlık tatillerinizde deliler gibi harcayacağını üç beş kuruş geçer ki, hayatınızın kadınını bulursunuz; evlilik. Düğün masrafları, hayatım şunu da alalım bunu da alalım. Herşey alınır ve sırada çocuk vardır. Artık kendiniz ile ilgili plan yapma ihtimaliniz dahi kalmamıştır. Herşey çocuğunuzun aynı kısır döngüyü en kaliteli şekilde yaşaması için. Üstelik artık işinizden çıkarılma korkusu kat kat artmıştır. Sistemin başındaki adam bir kahkaha daha patlatır bunu görünce.

Çocuğunuzun okulu, kursları ve sistemi için paranızı ve hayatınızı harcarsınız. Yaş 50'yi bulmuştur. Ama olsun, herkes sizi imrenerek izliyordur. Altınızda lüks bir araba, güzel bir ev, çocuklar. Daha ne istersiniz ki? Kendinize zaman ayırmak mı? Güldürmeyin beni. Emekliliğiniz var ya..

Emeklilik gelir çatar, ne elleriniz tutuyor ne de gözleriniz görüyordur. Hayattan tat alma yeteneğini %50 kaybetmiş bir bedenle bırakın bir yolculuğu göze almayı evinizden çıkmak istemezsiniz. Ama korkmayın, sistem sizin için herşeyi düşünmüş. Torunlarınızla eğlenebilirsiniz. Yılda iki kez bayramlarda sizi ziyaret ettiklerinde, tabi ederlerse.

Kendini kendi ellerimizle kurduğumuz bu kısır sisteme adamak böyle birşey işte.
Kendinize bir sorun, şu an kimin için yaşıyorsunuz? Kendiniz için mi yoksa sistem için mi?

Sistemin hiç vefası yok!

3 Yorumlar:

Blogger tipbir dedi ki...

Şunu söylemeliyim ki bazı gerçeklerle yaşamak zorunda olan insanımıza söylenebilecek en moralsiz sözler.. Hangi sistemden bahsediyorsun ki.. Bu akış kendi içinde kendini kurguluyor.. Tercihler dünyasında yaşamak için bir çok seçenek var.. Seçmek sana kalır.. Tamamen karamsar yaklaşmışsın.. Peki olayı bende şu pencereden bakarak yazayım:

Doğdunuz, yeni bir nefes ve çevrenizdekiler için neşe kaynağısınız.. okula gidiyorsunuz ki bir şeyler öğrenmek o minik ellerle gelecek adına yapılabilecek güzelliklerin temelini atmak için.. tabi kolay değil.. çalışmak gerek.. ve bunun dünyadaki en güzel alışkanlık olduğunu öğreniyorsunuz.. Öğrenmek ve çalışmak.. bunu en iyi şekilde yapmanız için hak etmeniz lazım.. Bunu yaparken çokta keyif alabiliyorsunuz.. herkes okul yıllarını herşeyiyle en güzel yılları diye anlatmaz mı? tabi bu kadar öğrenme ve çalışma yeteneğini kazandıysanız zaten otomatik olarak öğretme ve üretme isteğiyle dolu olacaksınız.. girdiğiniz bir işte olabilecek her zorluğu bu istek ve gayretinizle yenmeye çalışacak bazen o kadar çok yorulacaksınız ama bundan keyif bile alacaksınız.. güzel bir çalışma karşısında belli ekonomik özgürlükte getirecek. ve tabiki hayatı renklendiren en güzel olayla evlilikle tanışacaksınız.. sevmek ve sevilmek.. ve yine dünyanın insana en keyif veren duygusu olan sevdikleriniz için çalışmak.. farkedeceksinizki kendiniz için çalıştığınızdan daha enerjik çalışıyorsunuz.. 50 yaşınıza geldiğinizde emeklilik hakkınızı kullanacaksınız tabiki.. ama bu kadar çalışmaya alışkın ve öğrenmeyi seven bir kişi boş durmayı sevmez. İllaki birşeylerin ucundan tutacaksınız.. ve bir pazar gününde kahvaltıda gözleriniz dolacak yaşadığınız eve ve çocuklarınıza bakarken.. İyiki diyeceksiniz iyiki çalışmışım ve yorulmuşum... Bu en büyük keyif olsa gerek diyip eşinizin omzuna hafiften sarılacaksınız.. Süper değil mi? Keyifli bir tablo değil mi? Lütfen söyleyin şimdi bu adam ömrünü heder mi etti? Bu mutluluk ve güzellikleri inşa ederken ve yaşarken hayatı her karesiyle yaşayamadı mı zannediyorsunuz.. Hayır hayat her saniyesinde farkındalıklarla öyle güzel yaşanırki.. benden bu kadar:)

7:27 ÖS

 
Blogger sersemtavuk dedi ki...

nasıl bir hayat yaşayacağına kendisi karar vermeli bence insan. ve aslında hepimiz kendi istediğimiz hayatı yaşıyoruz, öyle ya? kim alnımıza bir silah dayıyor ki, bir düşünün bakalım...

benim korkum, diyelim ki ölmeden bir kaç yıl önce ''keşke...'' diye başlayan yüzlerce cümle kurma ihtimalim. misal;
''keşke, emekli oluncaya kadar herşeyi erteleyip de emekli olduktan sonra o her bir şeyi yapacak isteği, kuvveti ve gençliğimi kaybetmemiş olsaydım...''

1:15 ÖS

 
Blogger lelburn dedi ki...

kimse alnımıza bir silah dayamasa da istediğimiz hayatı yaşıyor olduğumuz bununla bağlantılı olarak ne yazık ki aşikar bi şekilde ortada değil..çünkü yaşamda, dünyevi olaylar zincirinin ve diğer insanlarla etkileşimin sonucu olarak birçok dayatmanın ortasında "arzuladığımız yaşam modeli" bile farkındalıktan uzaklaşılan oranda bu dayatmaların eseri oluyor ki bu da salt bir kandırmacadadır kendinden kendine...tabi ki suçların hepsi "sistem"e yöneltilemez ne de olsa sistem de bizim ürünümüz; ancak sisteme karşı bi isyankarlık durumları içinde bulursanız kendinizi yani biraz da olsa sorgulamışsanız hayatı düşünmekle yetinmeyin sadece... eylemde düşünceyi var etmek, gerçekten yaşıyor olmanın ertelemelersiz ve keşkesiz hallerine atılan yegane bilinçli adımdır kanımca.

5:56 ÖS

 

Yorum Gönder

<< Ana Sayfa