Üç silahşörden hayata dair leziz, hafif gözlemeler.

Pazartesi, Ağustos 15, 2005

Münih: Aşık olduğum şehir (Bölüm 6)

Hatırlarsanız en son Deutsches Museum'dan çıkıp Englischer Garten'a öğle yemeğine gidiyorduk.

Dr. Dosto'nun dalgınlığı üzerindeydi. Trafikte birkaç ters hareket yaptı. Biraz panikledi, kendi kendine özürler diledi, derken İngiliz Bahçesi dedikleri yere ulaştık. Bazı resimlerini burada bulabilirsiniz.

Fransızların bahçe yapısının daha düzenli göründüğünü ingilizlerin ise bakımlı olmasına rağmen doğal haliymiş gibi görünmesine çalıştıklarını söyledi. Bu parkında benzer yapısı ve doğal görünümlü hali yüzünden böyle isimlendirildiğini söyledi.

Newyork merkez parkından daha büyük bir alanı kaplıyor (MCH 3.7 > NYC 3.3 km2) Sourtimesin dediğine göre 1789'da benjamin thompson adında bir amerikalı'nın öncülüğünde kurulmuş.

Bahçeye girdiğimizde arabasını uygun bir yerebıraktı ve parkomattan bir bilet aldı. Akabinde beyaz, ahşap görünümlü bir bina içerisinden geçerek suni gölün kenarında yürümeye başladık.

Bahçede restorana ait gölge bir yerde bir masaya oturduk. Servis yapan kadınlar geleneksel Alman kıyafetleri giyiyordu.

Hemen yanımızda ise masa ve banklarda insanlar göl kenarına dizilmişti. Sanıyorum 30-40 masa falan vardı ve tamamı doluydu. Bu kısmın Beer garten olduğunu ve insanların yanlarında yemek getirerek yediklerini veya oradaki satıcılardan aldıklarını söyledi.

Ben tavuklu garip bir yemek istedim, Dosto et, thomas ise balık istedi. Büyük yeşil şişede iki su ve kola aldık.
Yemek geldi. Küçücük bir tavuk parçası yanında ise Almanların nasıl sevdiklerini hala anlayamadığım yağsız pirinç pilavı (uzun pirinçli ve tuhaf kokulu). İlginçtir Almanyadaki dönercilerde tabak içine bu pilavdan koyuyor. Herhalde Almanlar'da bizim pilava alışamadı.

Park içerisinde 1789'da inşa edilmiş bir Çin tarzı kule (Wi-fi access var) ve 1972'de bir japon mimar Mitsuo Normura'nın yapmış olduğu Japon çay evi bulunuyormuş. Buralara ters düştüğünden ve planımıza eklememiş olduğumuzdan gitmedik (Gezi de olsa planda asla esneme yok:)

Akabinde göl etrafında bir tur attık. Bisikletliler, çimenlerde uzanmış yatan insanlar, sıcak bir yaz günü güzel vakit geçirmek için gelen aileler vardı. Birde kazlar. Bir ara üzerime doğru kararlı bir biçimde yürüdüler. Gölette balıklar da vardı.

İş konusunda derin tartışmalar eşliğinde yollarda yürüyüp günün tadını çıkarmaya çalıştık. Park şehir merkezine bir hayli yakın. Önceki yazılarda anlattığım Marienplatz'dan yürüyerek hemen ulaşılabilir.

Arabayı alıp 3 euro civarında park ücretini parkomat'a attı. Oradan çevre yoluna çıkıp 2006 dünya kupası açılış maçının yapılacağı 280 milyon euroya mâl olan Münih'teki yeni futbol stadı yanından devam ederek Olimpiyat kulesine doğru devam ettik.

Sonrasında ise dört silindirli bir motor şeklinde inşa edilmiş BMW binası yanından sağa doğru giren yolu izleyerek arabasını uygun bir yere parketti. Bu arada heryere ezbere gitmelerini sağlayan navigasyon sisteminde olimpik kulenin bulunmaması onları baya şaşırttı. Bir sonraki yazıda 250 metre yükseklikten Münih gözlemleri, şehre dönüş ve ICE (Intercity Express) hızlı treniyle 300km/s ya çıkan hızlarda yolculuk.