Üç silahşörden hayata dair leziz, hafif gözlemeler.

Cumartesi, Ekim 29, 2005

Bir Hevestir Her İşimiz

Ey genc kilikli arkadaslar;

Uzun zamandır blogsal duygularım kabarmamıstı. Neden kabarmadı bilmiyorum ama kabarmadımı kabarmıyor.. Simdiye kadar kabarmadıda simdi niye kabardı.. Kabarma olayı yoksa kontrolsuz mu.. Nedir problem, nedir bu sacma sapan baslama bir blog yazısına..

Bugun soyle bir blog alemine daldim, gezdim tozdum.. Takip ettigim yerlere bi ugradım, bir fincan kahve içeyimde 40 yıllık hatrımız olsun ve gelecekte anılar bırakalım diye bir tur yaptım. Goruyorumki bir duraklama doneminin icindeyiz blogcular olarak.. Neler oluyor arkadaslar.. Nerde o ilk heyecan nerede kaldi.. Tukendik mi? Tukettik mi?

Neyse bazısı tuketti bazısı tükendi.. Bitmeyenlerin ise biraz işi var az sonra gelecek.. Size minik bir tavsiye soyle kendi arsivime girdim ve yazdıgım yazilari ve onları yazarkenki dusuncelerimi hatırladım ve anılarım depresti. Anlıcagınız depresik anılarla sesleniyorum sizlere. Hos oluyor boylesi bir aktivite..

Hatta itiraf etmeliyim ki en son yazdıgım yazıya bile gıcık oldum.. Ne igrenc bi kompozisyon.. Ama bence hatada olsa anı oldu bugun icin o yazı.. Soyle yakın gecmise minik bir gezintim beni bloga sarılmam icin bi kez daha heveslendirdi.. Dedim yeni hatırlanası yazılar yazmak lazim, yorumsuzda olsa, ve okumalı belki aylar sonra..

Nedendir bilmem demiyeceğim kaldiki hepimiz biliyoruz nedenini.. Hızlı baslayıp yavaslamayi ve duraklayıp kaybolmayı.. Bir istikrarsizlik islemis icimize.. Asllında bu problem belkide sadece bende ama cogul cumlelerle sizleride ortak yapıyorum:) Devam ettirmeli guzel olan bir seyi.. Kendinden motiveli gitmeli insan.. Vagon olmamalı lokomotif olmali.. Kendimiz icin yapmalıyız en onemlisi..

Derler bir işe en iyi Turkler baslayıp almanlar devam eder ve japonlar bitirir diye.. İlk heyecanı kontrol edip zamana yaymalıyız belkide, tuketmemeliyiz heyecanımızı.. ve hedefi olmalı yaptıgımız işin.. Bu hedef keyif almak bile olsa olmalı.. Ve olabildigine disiplinli olunmalı.. Askeri bir disiplin degil bilirsiniz dagınıklık icinde bile duzenlerinin oldugunu soyler nice dagınık insan. Onun gibi..

Hadi alin elinize kalemleri.. Aldınız mı? Şimdi bırakın çünkü kalem hiç bir işinize yaramayacak blog yazmak için..:) Geçin bilgisayarın başına ve anlatın, saçmalayın.. Hadi, hadi durmayın bu guzel birşey, rahatlıcaksınız.. Hadi ismet sende kalemleri topla herkesin elinden.. Ve sende otur klavyenin basına yaz biseyler gonlunden parmaklarına ne suzulurse.. İsmet... bilgisayarı açman şart ama.. :)

Pazartesi, Ekim 24, 2005

Sahibi Kim?

Sezsizlesti, yanına oturmakta tereddut ettim. Hafiften yaklaştım çekinerek.. kısık bir sesle dedim konuşmak istermisin.. Dizlerini dikmiş başını dizlerine yaslamış ve elleriyle bacaklarını kucaklamıştı.. Hayır anlamında bi ses çıkardı..

Elimi basina koydugumda hickirigi biraz daha artti.. Sordum problem nedir, neden bu kadar uzgunsun.. Korkuyorum dedi.. Merak ettim seni bu kadar korkutanda neymis .. Yuzunu hic kaldırmadan aglamaktan yıpranmıs sesiyle cevap veriyordu.. Oylesi oylesi ...dedi ve yine aglamaya basladi..

Bi anlam verbilmis degildim.. Bi kez daha sansimi denedim.. Oylesi? oylesine mi aglayorsun yani? diye sordum.. guldugunu hissettim.. tabiki hayır dedi.. icimde oyle buyuk bir ask varki dedi.. İyi ya bundan guzel daha ne olabilirki? Ama kime ait bilmiyorum dedi.. Biraz cocukca geldi tebesum ettim.. Vardır onu sahibi hadi anlat bakalım dedim, biraz daha yakınına oturdum..

Kaldırdı kafasını aglamaktan sismis gozleriyle dedi yok abicim.. dedi ve basladı anlatmaya; icimde muthis bir ask var, oylesi duru oylesi temiz, oylesi karsılıksız, oylesi kinsiz, oylesi oylesi.. Ama kimdir sahibi bilmiyorum.. Belki onu arıyorum belkide o beni.. bilmiyorum ama artık dayanamıyacam dedi.. Dayanamayacak ne var derken konunun beni astıgını hissettim..

Ziyan olacak sanki gibime geliyor diye basladi bu sefer.. Gercekten layık olabilmeli.. Okadar saf bir duyguyu ben onun icin içimde tertemiz tutup buyuturken ona layık olmalı ama.. ama. ..aması ne diye sozunu kestim.. dedi aması su cevremde gorduklerim dedi.. hepsi bitiyor, kurallar var asklarda.. nedir anlamadim bu karalları, askta kural mı olur dedi.. sorusuna sessiz kalarak yanıtlayabildim.. Derin bir iç çekti, belliki biraz da olsa anlatmaktan kaynaklı rahatlamisti..

Elimi omzuna koydum ve; insanlar sevmeli karşılıksız, sevmeli samimi ve olabildigine dogal, bir beklenti icine girmeden.. Biz herseyi yonetemeyiz, herseye gucumuzu yeter hissettigimiz an gucumuz ancak bir radyonun sesini acmaya yeter.. İnsanlar kendisine ait olana eninde sonunda gider.. Sen hic uzulme ve o tertemiz askini sakla sahibi icin emin ol o gelip kendisine ait olani bulacaktir.. Hadi sil gozlerinide bi goreyim kocum benim....

Pazartesi, Ekim 17, 2005

Bilgisiz ve İşlemsiz Departman



Her zamanki gibi guzel bir hafta başı olmasını isteyerek hiç sevmediğim bir havada uyandım. Ya sanki gecenin yarısı işe gidiyorum duygusuyla sallana sallana halının her yerine basarak terliklerimi buldum.. Diyeceksiniz bu kadar sıradan bir olayı neden anlatıyorsunuz bize diye.. Var bi bildiğim heralde..

Neyse her canli gibi bende kendime geldim bir sure sonra.. Sevgili işime doğru mesafe katetmeye başladım.. Yapılacak her iş belli ve yapacak maksimum derecede bir enerji mevcut bende.. Ama.. ama ne.. aması şu.. dunyanın belkide en önemli parçası olan iş maillerim eksik.. yavrularım kaybolmus:P Yok ne yavrusu demeyin tabiki insan yavrusu.. Ya bir baktımki benim için kritik onem taşıyan bir grup mailim silinmiş.. Resmen şoktayım.. Yani bir anda tum enerjim bitti, moralim sıfırlandı ve çaresiz öfkeli bir şekilde çözüm aramaya başladım..

İlk iş durumu gerekli kişilere aktarmak oldu. Açtım bilgisiz işlem bölümüne.. Çunkü saolsunlar boylesi bir durum için hiç bir onlem almamışlar. Afferin be.. Peki niye burda bu arkadaslar.. Yani problemlerde çözüm yok demek için para alıyorlarsa bunu yapabilecek bir sürü insan var.. Kaldıki bilmediği şeylere bu kadar para alıyorlarsa bilseler neler olur kim bilir..:)

Dedim doktor bey kurtulacak mı maillerim.. dedi yok olmaz.. peki teknik bir sebep boylesi soruna sebep olabilirmi.. dediler olmaz.. bu nedemek dedim.. dedi biri silmiş.. yani.. yani sabotaj.. Bu ne ya dedim.. Dedi sabotaj; kotu niyet ile bir duzeni bozmak ve zarar vermek eylemidir.. Dedim yok ya sana sormadım sabotajı o sadece bir isyandı:)

Yani sen koskoca bir bilgi işlem olarak nasıl olurda firma için en kritik mailleri korumazsın behey cahil canlılar.. bak ben kızınca gul açtırırım adamın yuzunde.. sabaha kadar tokatlarım ben adamı:) Eşşek sudan gelirde bana yardım eder bu yaptıgınız karşısında.. Yani hala bizim bilgi işlem konusunda boyle zaaflar varsa yani diyecek bir sey bulamıyorum.. Aslında şimdi aklıma geldide onlarda öyle cok paylaşıma açık değil takdir edersiniz:) Şimdi biz nasıl giricez avrupa birliğine boyle bilgisiz işlemlerle:P (bu yorumu yapmak moda bugunlerde:)) ) Dört işlem olsa neyse ama..

Zaten anısı var diye hurdaya ayrılmamış bir pc ile karşı karşıyayım hergun.. yani benmi onu idare ediyorum o mu bana yardım etmek için var belli değil.. Bide işlerde de bugun pazartesi üst üste geleyimde bunaltıyım psikolojisindeler.. Başardılarda..Soldan soldan da bi mp3 sesi.. yani evdeki bilgisayarda soldan soldan iş yerinde soldan soldan.. ne talih anlamadım.. Deli oldum deli.

Eee ne demişler; karıncanın ayak sesindedir bir çamurlu yolda filin ayak izleri ve bulutlardır herseyin şahidi.. Kim dedi bunu ne demek istedi bilmiyorum.. Ama diyen demiş kardeşim bize vay canına demek düşer.. Vay canına:)

Pazar, Ekim 16, 2005

Ciğercinin Ciğeri

Televizyonlar nicin var? Sorumuzun bir cok cevabı olabilir. Mesela faydali şeyler ogrenmek icin. Ayni zamanda eğlenmek için. Veya dünya ile bağlantı kurabilmek için. (bu nasıl oluyor bende bilmiyorum?) var bunun bir sebebi.. veya olmali..

Bu kadar olaya gerek yok aslında. Televizyon tek bir amaç için var ve onun faydalarından farkli şekillerde faydalanan da bizleriz tabiki bu faydayi canımızın istediği şekilde belirliyoruz.. Aslında televizyonun kurulumunda en temel kavram kar etmek.. Evet isin mutfağında bu düşünce var.. Bu temel düşünceye hangi yolla gidilirse televizyonlarda o yonde yayınlar yaparak bizim ilgimizi cekmeye devam ediyorlar..

Gelelim televizyonlar nasıl kar ediyor.. Gelmeye gerek yok ben burdan soyliyim siz ordan dinleyin. Reklamlarla.. Diger tum programlar sadece zamani doldurmak diyebiliriz. Onlardanda kazaniyorlar ama cirolarin cogunu reklam gelirleri olusturuyor. Bu anlamda reklamlarin onemi bir anda fazlalasiyor. Yani daha guzel daha ilginc ve daha... reklamlar gosterime cıkıyor. Bundan seyirci olarak bizlerde rahatsiz değiliz.. Ama televizyondaki her reklam boyle mi?

İşte yazımıza temel olan konu burası.. Yok klasik bir reklam eleştrisi yapmıcam.. sadece Yerel kanallardaki reklamlara dikkat çekmek istiyorum.. Çunku onlar yeterince dikkatimizi cekemiyor bari biraz ben cekeyim:) Evet iyi bir reklam için sermaye gerekebilir ama sartlar ne olursa olsun senaryolar dusunce yapısını ortaya koyuyor.. Profesyonel ruhla amatorce calisan bir tasarımcı arkadasimla gorustugumuzde hep ilgili konuyu dile getiriyor.. Kısaca dert yanıyor.

Size bi kac ornek vereyim.. Bir yerel kanalimiz ve cigercinin reklami:) Reklamda gordugunuz tek sey, tezgah uzerinde yakından ciğerlerin kanlar içinde kesilişi:)) sonra geniş açı ve bıyıklı kasap, pişen cigerler v.s. diger bir reklam ise firmanın karviziti ile başlıyor.. Sahibinin ismi bile var kartta.. Adres kısmına yakın cekim derken ucuz geciş yontemiyle lokantanın kendisini resim olarak gosteriyorlar..:) Yani reklam o kadar etkiliydiki tutamadım kendimi.. Solugu lokantada aldım.

Evet komik ama keske dedirten reklamlar.. Ama konustugum arkadasi gordukten sonra biraz umitlendim.. Tuz golunde cektiği bir reklamı anlattı gercekten yerel kanalların standartlarının cok ustunde.. Yavas yavasta olsa olacak bişeyler ama biz gorurmuyoz bilemem.. Bilsemde soylemem, sürpriz olsun:)

Perşembe, Ekim 13, 2005

Ülkemden Kuş Gribi Manzaraları

Bugün nereye gitsem ne okusam bundan bahsediyor.

Bu yüzden bir yazı yazıpta bunda kuş gribinden bahsetmemek ve hükümeti suçlamamak olmaz. O kadar baştasınız canım. Ağzınızla tutun o kuşları bakalım. Di mi ama?? Uzun süreli bir sessizliği de böyle bir yazı yerine daha ilginç bir konuda yazabilirdim. Ama blog bu. İçimizden geleni yapıyoruz rahatlıyoruz efendim.

Bir defa kuş gribi olayı bir kez daha gösterdi ki feci halde duygusal bir milletiz.
Böyle durumlarda akıl ve soğukkanlılığın had safhada olmasını gerektiren basın, Türkiye'de yangından yangına koşan körükçübaşı. Sorumsuz, akılsız, bilgisiz ama her konuda fikir sahibi acar muhabirleri ve editörleriyle bu basın ile avrupa birliğine bizi nasıl alacaklar merak ediyorum.

Haberleri alt alta koyup okuduğunuzda kuş gribinin Türkiye'de 2000 hindiyi öldürdüğünü ama yüzbinlerce insanıda öldürebileceğini, bakanın televizyonda tavuğu yemediğini (birde yanında tatlı söyleseydiniz, ekranda, canlı yayında. üstünede içecek bişeyler ooh), mecliste yemekhanelerde tavuğun menüden kaldırıldığını (bizim fabrikadaki catering firması da kaldırdı, milletvekilleri el kaldırıp oy birliğiyle mi kaldırdı?), yandığımızı, battığımızı işleyip duruyorlar.

Sourtimes bile acar medyamızdan daha bilgilendirici çıktı.

Tabi, hisseler satıldı.

Borsadaki piliç üreticilerinin değeri tepetaklak oldu.

Bu kadar trajikomik durum içinde beni en çok güldüren ise sourtimes'te bir arkadaşın ifade ettiği show tv'nin haber bandı oldu. "show tv haber bülteninde "tavuklar itlaf edildi, peki ya köylüler ne olacak" spotuyla haberi yapılan hastalık. "aaa doğru onları itlaf etmeyi unuttuk" diyesi geliyor insanın.
(
carpenoctem, 13.10.2005 01:18)"

Hürriyet'in internet sitesindeki manşetleri alt alta koyduğumuzda bile basın karakterini ele veriyor. Yandık abi biz, bittik..
VİRÜS ÇOK TEHLİKELİ
Canlı yayında tavuk yemedi
Virüse karşı nasıl önlem alınmalı?
'1 gramı 1 milyon kanatlıyı hasta ediyor'

- Peki bu virüsten kaç kişi ölmüş bugüne kadar?
- Öyle deme abi İspanyol virüsü adlı versiyonundan 600bin.
- Hangi yıl
- 1920lerde.

Anladım. O zamandan bu yana tavuklarla, hayvanlarla iç içe yaşayan, yiyeceklerini adam gibi pişirmeyen (ama öyle deme stir fry sağlıklıdır?), genellikle fakir, kalabalık ve hijyene hiç önem vermeyen ülkelerde ölenler varmış. O ülkelerde tuvaletten çıktıktan sonra ellerini yıkamadığı için ölen sayısı bundan az mıdır merak ediyorum.

Olan yumurta ve tavuk üreticilerine olacak. Onlar ne kadar bas bas bağırsa, biz haccp sahibiyiz, tesislerimiz kapalı ve hijyenik dese de, üstelik normal pişirme derecelerinde -olmaz ya- bir şekilde bu virüs bulunsa bile temizlense de, bu ülkenin insanı medya tamam yiyebilirsin, ye diyene kadar tavukta yumurtada yemeyecek.

Yoksa medyanın kanındaki gaz mı bu söylemlere neden. Ülkede herşey tıkırında, merkez bankası faiz düşürmüş, avrupa birliğine giriyoruz. E, tepeden emir geldi, hükümete nasıl çamur atılacak? Çamur atmayan medya medyalığını kaybetmez mi?

Cumartesi, Ekim 01, 2005

İzle İzle Nereye Kadar

Yeni bir dönem basladı. Şimdi diyeceksiniz nedir bu yeni başlayan dönem.. Söyliyim efendim. Yeni bir ümit yeni bir hayat fırsatı sunan felaket takip ettiğimiz Ebru Akel li programımıza:)

Evet format yine aynı ama her seferinde olduğu gibi bazı değişikliklerle ilgileri yeniden ilgi toplamayı denemişler.. Başarmışlar mı? Bunu zaman gösterir ama milletin beğeneceğini ben adım gibi biliyorum..

Malum evde olacak olayları hepimiz aşağı yukarı biliyoruz ama bu sefer insanlar nasıl kavga edecekler diye yine belli bir izleyici kesimi saatlerini bu program karşısında harcıyacaklar..

Ya Allah aşkına mantık bunun neresinde.. Deli etmeyin beni. Neyi seyrediyor insanlar.. Başkalarının hayatını irdelemek bu derecemi hastalık halinde bizim içimizde.. Hangi duygusal aksaklığın getirisi bu programı seyretmek anlamakta zorluk çekiyorum..

Küçükken yaptığım birşey vardı. Tahminim sizlerde yapmışşınızdır. Bir şişenin veya bardağın içine giren bir sineği şişenin ağzını kapatıp ne tepki verdiğine bakardım.. sonra sallardım bakalım neler olacak.. Bu tarz şeylerle bir tür gözlem.. Tamam iğrenç biliyorum ki hiç hoş değil ama bu izlediğimiz programın benim yaptığımdan tek farkı sinek beni izleyin diye şişenin içine bilerek giriyor o kadar:) Şimdi burada o evdeki insanlara sinek demiyorum.. Ama verdiğim örnekte sinek rolünü oynuyorlar..

Programlar eleştrilir normaldir.. Bu çok yanlış, hoş değil diye yorumda yapılır.. Kaldıki böyle programlarda yok değildir. Ama televizyon olayında programlar talebe göre arz edilir.. Yani burada kanalları suçlamak mantıksız olur.. Sonuçta o kar amaçlı bir müessese olup talep dogrultusunda programlar arz eder.. Problem bunu talep eden veya prim veren izleyici kitlesidir..

Peki çözüm nedir? memleketin ''büyük insan'' yüzdesini çoğaltmak.Bu nedemek? Şöyleki; duymuşsunuzdur bir söz vardır '' Küçük insanlar kişilerle, normal insanlar olaylarla, büyük insanlar fikirlerle uğraşır'' diye.. Bunun için ne yapılmalı.. ee o kadarınıda uzman amcalar söylesin bende ukalalık yapmış olmıyım..

İsmeeet.. aslanim izleme ya sunu.. biz nediyoz sen ne yapiyon. ya bize ne ya kerimenin pasakli olup didemin piskopat olmasindan veya osmanin dallama olmasindan.. sen ismet nasil bana onu soyle.. hadi yatta sabah süper bi kahvaltı yapalım olmazmı? olmaz haa. tamam sen bittin ismet o kadar:)